Çocuğunu Allah’a adamak, ama nasıl?

Hanne  bir oğlan çocuğu ihsan etmesi için Allah’a yalvardı. “Ey Allâhım! Eğer, bana, bir erkek çocuğu ihsan edersen, onu, Beytülmak-dis´e vakfetmek, adak ve şükrâne olarak onu hizmetinde bulundurmak, üzeri­me, borç olsun!” dedi.

Hanne´nin bu adağı, Kur´ân-ı kerimde şöyle açıklanır:

“Hani, (İmran´in) karısı: Rabb´im! Karnımdakini, âzâdlı bir kul olarak Sana adadım. Benden olan bu (adağı) kabul et! Şüphesiz, (niyazımı) hakkıyle işiten, (niyetimi) kemaliyle bilen Sensin Sen!” demişti.

Adanılan çocuk; Mescid´in hizmetlerini görür, erginlik çağına basıncaya kadar, hizmetten ayrılmazdı.Mescid hizmetine, erkek çocuklardan başkası, adanmazdı.Kızlar, bununla mükellef tutulmazlar; Hayz görmeleri ve rahatsızlığa uğrama­ları sebebiyle, bu hizmete elverişli görülmezlerdi.

Hanne; Hz.Meryem´e gebe olup ta, karnındakini, adayınca, kocası İmran “Yazıklar olsun sana! Sen, bunu, ne diye yaptın?! Eğer, karnındaki, kız olursa, kız da, bu hizmete elverişli bulunmadığına göre, şu yaptığın şeyi gördün mü?!” dedi. İkisi de, üzüntüye düştüler.Hanne, Hz.Meryem´e gebe iken, İmran vefat etti.

Hanne Kız çocuğunu doğurunca, Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilici iken, “Rabb´im! Hakîkat, ben, onu, kız olarak doğurdum. Erkek, kız gibi değildir.Gerçek, ben, (onun) adını, Meryem koydum. Onu da, zürriyetini de, o taşlanmış (koğulmuş) şeytandan, Sana sığınır (ısmar­larım!” dedi.

Hanne; erkek, kız gibi değildir demekle, kızın, Mescid hizmetine ve orada iba­dete -Mahrem olması, za´fı, Hayzdan, nifasdan, rahatsızlanmaktan berî bulun­maması sebebiyle- erkek gibi, elverişli olmadığını söylemek istemişti. Yinede  onu alıp bir beze sararak Mescid´e götürdü.

Bizim zamanımızda yapılması gereken, caminin bahçesine çocuk bırakmak değildir. Bizim işimiz, camide namaz kılacak çocuk yetiştirmektir. ‘Camide namaz kılacak çocuk’ projesinin ise iki boyutu var.

Birincisi namazı namaz olarak kılacak şuurda bir çocuk olması, ikincisi de namaz şuurlu çocuk yetiştirmenin bizim toplumumuzdaki zorluklarının aşılması boyutudur. Anne ve babaların sorumlulukları da burada devreye girmektedir.

Çocuk yetiştirmeyi, -özellikle vurgulayarak kaydetmek istiyorum- çocuğu Kur’an hafızı yapmak, camiye derse göndermek olarak anlamak kesinlikle hatadır. Daha geniş bir daireden bakmalıyız bu meseleye. Hanne kadın düzeyinde bakıldığında önümüze çıkan tabloda bir de, çocuk yetiştirmek isteyen anne babaların kendilerinin de yetişmişlik şuuru taşımaları gerektiği önümüze çıkmaktadır. Çocuğun yetiştirilmesi projesinden kendi açıklarını kapatma gibi bir anlayışla sadece kendimizi oyalamış oluruz. Bizim sorumluluklarımızı çocuklarımıza yükleme hakkımız olmaz.

Şöyle bir programla Hanne kadın olma yolunda ilerleyebiliriz:

a- Her şeyden önce niyetlerimizi kontrol etmeliyiz. Ne istiyoruz Allah’tan? İhtiyarladığımızda bize bakacak, çevremizde iftihar vesilemiz olacak, işi gücü yerinde bir çocuk mu yoksa fiilen Allah’a adanmış bir çocuk mu?

Kendi kendimize inanabiliriz ama meleklerin inanacağı samimi niyetler önemlidir. Eğer niyetimiz gerçekten Allah’a adamak ise, eylemlerimiz bu niyetimizi onaylamalıdır. Mesela Allah’a adanmış bir çocukta isim bile o adamayı yansıtmalıdır. Nitekim Hanne kadın, doğurduğuna, mabed hizmetçisi manasında Meryem adını koymuştu. İçimizdeki hasret isme bile yansımalıdır. Böylece niyetimizdeki samimiyeti ispat etmiş oluruz.

Çocuğumuzun doğumundan önce, henüz anne rahminde iken eğitimine başlamalıyız. Anne, adanmış bir çocuk rahminde bulunduğu için ağzına koyduğu gıdaya bile dikkat edebiliyorsa işimizi ciddi tuttuğumuzu söyleyebiliriz. Doğumla beraber, adanmış bir çocuk için uygun en iyi çevreyi oluşturmalıyız. Bu uğurda hicrete hazır olmalıyız. Çocuğumuzu büyüttüğümüz eve TV sokmamak bile yeterli olmayabilir. Misafirleri dahi eleyerek kabul etmeye mecburuz.

b- Allah’a adama hedefimiz kadar kullanacağımız yetiştirme yöntemleri de önemlidir. İyi niyetin iyi metotlarla desteklenmesi şarttır. Bu da ehli ile istişare etmeyi zorunlu kılar. Çocuğun gelişmesini çocuk doktoruna havale ettiğimiz gibi, proje bölümünü de ehline havale etmeliyiz. Bu da, çocuğun yaratılışı ile uyumlu bir yetiştirme çalışması demektir. Eğer çocuğumuz, Kur’an hafızı olma yeteneği ile yaratılmış ise onu en iyi hafızlık sistemi içinde yetiştireceğiz. Başka bir alanda yaratılmış ise o alana kayacağız ki bu, ehli ile yapılacak istişarelerle ortaya çıkacaktır. Bizim kafamızda oluşmuş olan bir şablonu zorunlu görmemiz işimizi zorlaştırır. Kesinlikle ama kesinlikle çocuğun fıtratını yani yaratıldığı yetenekleri ters yöne çekme gibi bir cahillik yapmayacağız.

Çocuğumuz, Şeriat ilimlerinde uzmanlaşacak bir kabiliyete sahipse onu o yönde geliştireceğiz. Başka bir yönde ise kabiliyeti o takdirde de çocuğumuza, temel dini bilgilerini verip o yöne kaydıracağız. Bu durum da bizim için projede başarısızlık gibi algılanmayacak. Zira projemiz adama projesidir. Erkek adayıp kız bulunca çekilmek yok. Önümüze ne çıktı ise onu değerlendirmektir bizim görevimiz.

c- Hiçbir şekilde çocuğu fırtınaya açık bırakmayacağız. Arkadaş ve akraba çevresinin tek bir sözü bile çocuğumuzu alıp götürebilir.

d- Sabır bu projede en mükemmel silahımızdır. Biz bu hayattan çekip gidinceye kadar devam edecek bir çalışmanın içinde olduğumuzu bilecek ve o sabırla yola devam edeceğiz. Sabra muhakkak bir zaman getireceksek eğer o zaman tam dokuz yüz elli yıl olmalıdır. Daha aşağısında bıkmaya hakkımız yoktur. Zira adamış olmak bunu gerektiriyor.

e- Çocuklarımızın örnek görmeleri çok önemlidir. Hem yaşadığı çevrede örnek görmeli hem geçmişten örnekler görebilmelidir. Sahabeden, ulemadan, mücahitlerden, siyaset erbabından örnekler adeta nakşedilmelidir zihinlere. O kadar ki, gençlerin beyinlerini dolduran çağımızın meşhurlarına yer kalmamalıdır adanmışımızın beyninde.

f- Çocuğumuza aidiyet kazandırmalıyız. Ümmet’ten olma şuuru verecek bir cemaati ilk zamanlardan itibaren hissetmelidir. Bir ülkenin vatandaşlarından biri, o vatandaşlar gibi o da Müslüman! Böyle bir aidiyet sıradanlıktır. Bunun yerine Ebu Bekir radıyallahu anhla başlayan büyük zincirin uzantısında halkalardan biri olarak görmelidir kendini.

g- Allah Teâlâ’nın samimiyetimizi görüp bizi desteklemesi gerekiyor. Tek başımıza hiçbir şekilde bu işi başaramayız. Samimiyetimiz de üç şeyde ortaya çıkar: Niyetimiz, gayretimiz ve duamız. Çok dua edeceğiz. Aynı sözleri defalarca, günler boyu, yıllarca usanmadan isteyeceğiz.

Şeytanın binlerce seneden beri sürdürdüğü karşı cephe projesine karşı bu büyük hamlemizin kıymetini bilmek, korumak, hasede, nazara karşı tedbirli olmak da bizim görevimizdir.

Kaynaklar : 

1)Peygamberler Tarihi

2)Sosyal Doku- Nureddin Yıldız

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*