İsteklerimizin kabulüne vesile olucu tutumlardan birisi, Yaratıcının evrende yansıttığı isimleri okumak ve isimlerine atıf yaparak isteyebilmektir.
Yaratıcının isimleri, aynı zamanda Yaratıcının vasıflarını anlatır. İlâhî isimlerin anlamları, bir benzetmeyle, evrenin hamurunun yoğrulma biçimini belirler. İlâhî isimleri hissedeceğiz; onların tutumlarımıza yansımalarına çabalayacağız.
Evreni dolduranların ortak özellikleri, onları tasarlayan Yaratıcının özelliklerini anlatacaktır.115 Yaratıcı güzeldir, ikram edendir, merhamet edendir, besleyen, hayat veren, adaletli olan ve temizliği sevendir… “Allah güzeldir; güzelliği sever. Cömerttir, cömertliği sever. Temizdir, temizliği sever.” 116
Bir şairin şiirlerindeki ortak özellik, o şairin temel karakterlerine işaret eder. Şairin seçtiği kelimeler, odaklandığı temalar, o şairin ana eğilimlerine dair ip uçlarıdır. Bir yazıya bakarak yazarının özellikleri hakkında tahminlerde bulunabilirsiniz. Her eser, sahibinin zekâsı, kalp yapısı, niyetleri, hayalleri ve bilgileri hakkında ciddî ipuçları verir. Her düzen, düzenleyicisinin bilincinde olup bitenlere işaret eder.
Benzer şekilde, evren de Yaratıcısının vasıflarına dair işaretler yansıtır. Örneğin, evren, Yaratıcısının merhametli olduğunu ilân eder. Bunu annelerle yavrular arasındaki ilişkilerden okuyabilirsiniz. Yavrular ne kadar zayıfsa, kendilerine sunulan destekler de o kadar güçlüdür. Vücutlardaki kalplere gizli bir merhamet okyanusundan sevgi ve şefkat damlatılmaktadır.
O zaman, evrene hükmeden bu merhametten yola çıkacağız. Yaratıcıya yöneldiğimizde, “Ey bütün merhametlerin kaynağı, ey merhametiyle tüm evreni kuşatan Sınırsız Kudret!” diyeceğiz. Yaratıcıdan, O’nun merhametine sığınarak istediğimizde, her yanı kuşatan ilâhî merhamet rüzgârından payımızı alacağız.
Aynı evrenden güzelliklerin bin bir türlüsünü okuyabilirsiniz. Evrenin her bir yaratığı, kendisinin harika bir tasarım olduğunu gösterir. Çocuk bir başka, erkek ve kadın – başka güzeldir. Kedi bir başka, ceylan, koyun ve ördek bir başka güzellik kategorisinde tasarlanmıştır.
Doğa durduğu yerde neden güzeldir? Kara topraktan her bahar fışkıran tüm bitkilerde neden ayrı güzellikler yansır? Bu akılsız, biçimsiz ve bilinçsiz maddeyi durup dururken bu denli güzelleştiren nedir?
“Güzel” bir vasıf, güzellik sıfatını yaratılışın her evresine yansıtmaktadır. Renklerin en hayal edilmemiş tonları, çiçekler aracılığıyla bizlere tanıtılmıştır. Sarının, kırmızının, beyazın bin bir tonu yüz binlerce farklı çiçek türünden gözlerimize yansıtılır. Leylaklar, zambaklar, karanfiller, güller ve menekşeler alabildiğince farklı renkleri ve tasarımlan gözlerimize sunar.
Ormanları sarartan serin sonbahar esintilerinden bile hüzünlü mutluluklar algılıyoruz. Bembeyaz kış ve rengârenk yaz da uyanık ve akıllı bilinçler için aynı ölçüde güzeldir.
Yaratıcının “Güzelliği” kokularda da kendini yansıtır. On binlerce koku tasarlanmış; her biri bir çiçeğe, bitkiye, meyveye veya sebzeye yerleştirilmiştir. Her bir sebze ve meyve, tasarımı ve kokusuyla “Ben ayrı bir kimlik olarak yaratıldım.” diyecektir.
Evrendeki her bir güzelliği okuduğumuzda Yaratıcının “Güzel” ismine sığınabiliriz: “Ey bütün güzelliklerin kaynağı, evreni renklerle, tasarımlarla ve kokularla güzelleştiren Yaratıcı!.. Güzelliğinin sınırsızlığına ve kuşatıcılığına sığınıyoruz.” diyebiliriz.
Aynı evren, Yaratıcının cömertliğini, zenginliğini, ikram larda bulunma ve besleme isteğini yansıtıyor. Evreni Yaratan, Güneş eliyle dünyayı her gün ısıtandır. Şimdiye değin trilyonlarca ton sebzeyi ve meyveyi topraktan damıtarak ı yaratmış; ağaçların ve bitkilerin eliyle canlılara ikram etmiştir. Gözlerimize ayrı tasarımları, burunlarımıza farklı kokuları, dilimize bin bir çeşit tatları sunmuştur.
Dünyaya serpilen farklı kokuları tanımakla, lezzetleri tatmakla tüketemezsiniz. Üstelik tüm bunlar parasız yaratı lıyorlar. Biz dünyayı kendi mülkümüz varsayıp parselliyoruz. Sonra da Yaratıcının ağaçlarımızın dallarından sunduklarını toplayıp para karşılığı satıyoruz. Buğdayı ekiyoruz; gün geliyor, başakları yaratılmış buluyoruz. Dalından kopardıklarımızı yıkayıp kabuklarını soymaktan başka bir zahmete girişmemiz de gerekmiyor. İşte her bir köşeyi kuşatmış olan inanılmaz besleyici-lik… Müthiş cömertlik, akıl almaz ikramda bulunma isteği, sınırsız ilâhî zenginlik…
Bu sınırsızlığı okuyan insan, Yaratıcısına yönelir: “Ey Sınırsız Cömert ve Rızıklandırıcı olan… Ey vermenin en müthiş biçimlerini tercih eden!…” diyerek dualarına başlar.
Yaratıcı, ilâhî isimleri keşfetmemize imkân vermiştir. Bu yolda öncelikle ruhlarımıza ilâhî isimlerine yönelen doğal bir iştiyak yüklenmiştir. Kimse bize güzeli, merhameti, ikramı, şefkati, hayatı sevmeyi sonradan öğretmedi. Bunlar Yaratıcının güzel isim-lerindendir ve bunları doğduğumuzda ruhumuzda bulduk. Yaratıcı bizi dünyaya göndermeden önce, tüm güzellikleri sevmemizi ve çirkinliklerden nefret etmemizi ruhumuza öğretmiştir. Hayatımız boyunca öğreneceğimiz her şey, bu bilgilerin oluşturduğu temel üzerine oturacaktır.
Sonra da Yaratıcı, evrende yansıttığı ilâhî isimleri algılayabilmeniz için, benliğimize ölçme yeteneği olan algılayıcılar ve göstergeler yerleştirmiştir. İçimize koyduğu sınırlı sevgi yoluyla, “”X evrene yansıttığı sınırsız sevgiyi anlamamıza imkân vermiştir. Hücrelerimize yaydığı zerrecik hayatla, engin hayat vericiliğini kavramamızı sağlamıştır. Bir avuç cömertliğimizle tükenmez cömertliğini; yardımseverliğimizle, olağanüstü yardımlarını; sanatkârlığımızla, muhteşem sanatkârlığını hissetmemizin yolunu açmıştır.
Eğer ilâhî isimler evrene sınırsızlıklarıyla yansıtılsaydı, evren, isimlerin nuru (ya da enerjisi) karşısında eriyip yok olurdu. 70 bin perdeyle nuru azaltılmış enerjiden oluşan Güneşe bile dayanamıyoruz da, bir gölgelendiriciyle bakabiliyoruz.
Biz sınırlı canlılarız; sınırlıların sınırsızlığı algılaması imkânsızdır. Sınırsız Yaratıcı, sınırsız güzelliklerini anlayabilmemiz için, dünyaya serpiştirdiği güzelliklerini sınırlandırmıştır. Merhameti anlayabilmemiz için, boşluklarda merhameti sınırlandırmıştır. Bizi sürekli beslediğini fark edebilmemiz için, aralara açlıklar ve susuzluklar yerleştirmiştir. Bizi yaşattığını, dostlarımızın ölümleriyle öğretmektedir. Bu durum gösteriyor ki, yaratılmamızın asıl amacı, hayatımızı Yaratıcıyı tanıma ve keşfetme çabasıyla geçirmemizdir.
Evrenin Sahibinin “Güzel isimlerini” evrenin her noktasından çekip çıkarmaya; böylelikle, her bir noktada Yaratıcının “bilgisinin, kudretinin ve tercihinin” izlerini okumaya çalışacağız. Sonra da, okuduğumuz isimlerin coşkusuna sarılarak, Yaratıcıya yöneleceğiz: “Ey cömert ve ikram edici Yaratıcımız, ey olabileceklerin en güzelini tasarlayan Sahibimiz, ey izzetli ve şerefli Koruyucumuz!” diyeceğiz. Sonra da “Senden, cömertliğin ve merhametin hürmetine istiyorum… Güzelliğin ve İzzetin hürmetine diliyorum.” sözleriyle isteklerimize başlayacağız. İlâhî isimlere dayanmak, bize Yaratıcıyla dost olmanın yolunu öğretecektir.
Sınırlarımızı algılayarak, Yaratıcımızın sınırsızlığını kavrıyoruz.
M.BOZDAĞ
Bir yanıt yazın