adem güneş

Adem Güneş İle Çocuk Deyip Geçmeyin

Çocuk eğitimi konusunda tereddütleriniz mi var?

Karşı karşıya kaldığınız sorunlarda çözüm önerileri mi arıyorsunuz?

Bir uzmanın desteği için Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri 09:30’da Uzman Pedegog Adem Güneş’e kulak verin.

Güneş, Anadolu Pedagojisi adını verdiği kendi yaklaşım tarzı ile çocuk ve ergen psikolojisi üzerine mutlaka dinleyip gözönünde bulundurmanız gereken ipuçları veriyor; dinleyenlerinin, programla niçin daha önce tanışmamış olduklarını sorgulamalarına sebep oluyor. Bildiğiniz yanlışları sürdürmemek ve insan yetiştirme gibi önemli bir konudaki ‘doğru’ları uygulayabilmek adına daha fazla geç kalmamak için Çocuk Deyip Geçmeyin’in düzenli bir dinleyicisi olmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Burç FM 88.8

“Allah nerede?” Sorusuna Nasıl Cevap Verilmelidir?


Bu soruya verilecek cevapları, çocukların yaş dönemleri dikkate alınarak üç kategoride toparlıyoruz.
a) Yedi yaşına kadar olan çocuklar
Bu yaş grubundaki çocukların “Allah nerede?” sorusundaki kastı, ismini duyduğu şeyleri zihninde şekillendirme çabasıdır. Çocuk, en iyi bildiği kavram ile, yeni duyduğu şey arasında kıyas yaparak çevreyi tanımaya çalışır. Örneğin, çocuğa, “Bir hafta sonra teyzene gideceğiz.” denildiğinde, çocuk “bir hafta”nın ne demek olduğunu henüz bilmiyorsa, “Yedi kere akşam olacak, ondan sonra gideceğiz.” diye açıklama bekler. Yani çocuk, bir önceki tanıdığı ile bir sonraki tanınacak arasında ilişki kurarak hayatı algılamaya çalışır. Bu itibarla, çocuk eğer “Allah çoook uzaklarda…” diye duymuşsa, bu uzaklık çocuğun zihninde bir şeylerle kıyasa tâbî tutulacaktır. Ankara kadar uzakta… İstanbul kadar uzakta… Yıldızlar kadar uzakta gibi… Bu sebeple bu yaş grubundaki çocuklara verilecek cevaplar, bir mesafe, şekil ve görüntü içermemeli, aksine, ileriki yaşlarda kendisinde merak hissi uyandıracak, Allah arayışını kesmeyecek cevaplar olmalıdır. Bu hassasiyet gözetilmeden verilecek cevap, zihnin bir köşesinde alarmı kurulmuş bir soru olarak, her an mevcudiyetini korumaktadır.
Bu sebeple yedi yaşına kadar olan çocuklara verilecek cevap konusunda, çocuk ile âile arasında şu iletişimi tavsiye ediyoruz… “Oğlum, ağaçları yaratan Allah… Kuşları yaratan Allah… Çiçekleri yaratan Allah… Bizleri yaratan Allah… O’nun yarattığı her şeyi etrafımızda görüyor, hissediyoruz… Ama O nerede ben bilemiyorum… Hissediyorum, O her an bizimle… Ama bilemiyorum nerede…”
Bu yaştaki bir çocuğun “Allah nerede” sorusuna aradığı cevap, filozofik, tasavvufî ve  ilmî derinlikte ve yoğunlukta olmamalı, aksine, verilecek cevap, bir sonraki zihinsel yaşta verilecek cevaba hazırlık niteliği taşımalıdır.
b) 8-14 yaşına kadar olan çocuklarda
Bu yaş grubu çocuklara verilecek cevapta, akıl ve mantık ön planda olmalı veya soruya, soru ile karşılık verilmelidir. Çocuğa kendi zihnî kapasitesi ölçüsünde, ufuk ve düşünce boyutu açacak yaklaşımlar sergilenmelidir. Örneğin: “Allah’ı görmemiz mümkün değil… Nasıl mı? Örneğin bana «hava»yı gösterir misin? Gösteremezsin… Çünkü gözlerimiz her şeyi göremiyor… Göremiyoruz, ama havanın varlığını her an her yerde hissediyoruz.
İşte bunun gibi, Allah’ın varlığını, her an her yerde hissediyoruz… Çiçekleri yaratışından hissediyoruz ki, hemen yakınımızda… Kuşları yaratışından hissediyoruz ki, bizimle beraber… O her an, her yerde… Nefes alırken, uyurken, uyanıkken, hep bizimle…” çerçevesinde bir yaklaşım sergilenmelidir.
c) 15-21 yaşları arasındaki gençlerde
İşte bu yaş grubundaki gençlere, tasavvufî açıklamalar yapılabilir.  Yani, “Allah kalbimizde… Eğer kendimizi ve kalbimizi keşfedebilirsek, O’nun bize şahdamarımızdan daha yakın olduğunu göreceğiz…” ya da, “O, kâinâtı her an kuşatmış hâli ile her an, her zerrenin hâkimi ve sahibi…” anlayışında bir iletişim içinde olunmalıdır.
Adem Güneş

Başarısızlık, Daha Çok Dikkat Çekmemeli…

Çocuğunun eğitimi konusunda tavsiyeler isteyen bir anne:

“-Kızım, Tarih ve İngilizce’de çok zayıf. İstemeye istemeye özel derse gönderiyorum. Bu da onu çok yoruyor. Onu motive edebilmem için ne tavsiye edersiniz?” diye sormuştu.

Bense bu anneye, kızının hangi derslerde iyi olduğunu sormuş ve anneden “matematik” dersinde kızının çok başarılı olduğu cevabını almıştım.

“-Peki, neden kızınızı matematikte özel derse yazdırmıyorsunuz?” diye sorduğumda ise anne, omuz silkerek:

“-Gerek görmüyoruz, çünkü kızım çocukluğundan beri matematik dersinden hep on üzerinde on alır.” demişti. Şaşırmıştım, annenin “Gerek görmüyoruz!..” deyişine…

Kızı matematik dersinde bu kadar başarılı olan bir anne, kızının başarısız olduğu derslere gösterdiği önem kadar, başarılı olduğu derse önem vermiyordu. Hâlbuki bu çocuğun kabiliyeti, açık bir şekilde matematik sahasında ortaya çıkmış olmasına rağmen, anne, kızının bu başarısını, “Gerek yok!” diye geçiştiriyordu. Hâlbuki çocuklara başarısız oldukları sahalarda ekstra yardımlarda bulunulduğu gibi, belki de daha önemlisi, başarılı olduğu sahalarda destek gösterilmelidir.  Ancak, ve ne yazık ki, günümüz eğitim sistemi, “her şeyden bir şey” öğretmeye yönelik olduğu için, “bir şeyden her şeyi bilmeye” kabiliyetli çocuklar arada kaybolup gitmektedir. Hâlbuki anne-babalar, çocuklarının başarısızlığına dikkat çektiği ve özen gösterdiği kadar (ve hatta daha da fazla) çocuklarının başarılı oldukları sahalara da dikkat çekmeli ve o sahalarda yollarını açmalı, destek vermelidir.

Çocuğu En İyi Tanıyan Annedir

Hiç kimse, bir çocuğun kabiliyetini keşfetme konusunda anne-baba kadar bilgiye sahip olamaz.  Özellikle anneler,  çocuklarının doğduğu ilk günden son güne kadar hangi kabiliyetlerinin olduğunu anlayabilecek özel donanıma sahiptirler. Yeter ki, bu donanımı “empati: karşısındakinin yerine kendini koyma” kanallarını tıkamadan kullanabilsinler. Tabiî ki, her anne-baba iyi niyetlidir ve çocuklarının geleceğini en iyi biçimde şekillenmesini ister. Ancak iyi niyet, her zaman iyi netice vermez…

Adem GÜNEŞ

Çocuğu Tanımadan, Çocuk Terbiyesi Olmaz

Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’de bir hikâye anlatır.“Yaralı şahin kuşu, bir yaşlı kadının bahçesine kondu. Yaşlı kadın perişan görünümlü şahine acıdı, merhamet etti yanına aldı.Aç şahinin önüne çocukları için hazırladığı hamur bulamacını koydu. Şahinin, önüne konan tasa gagasını daldırması ile başını sallayarak geri çekmesi bir oldu. Çünkü şahin et yerdi, hamur bulamacını yiyemedi.Yaşlı kadın, şahinin bu hâlini görünce üzüldü:

«-Vah!» dedi, «Gagan uzamış, kıvrım kıvrım olmuş. Yumuşacık bir hamur bulamacını bile yiyemez olmuşsun. Senin önceki sahibin hiç mi Allah’tan korkmazdı ki, şu gaganı düzeltmemiş hiç!..» dedi ve eline aldığı kör makas ile şahinin gagasını kesmeye çalıştı. Şahinyaşlı kadının elinden kurtulmak için çırpınsa da, nâfile, kaçamadı. Yaşlı kadın şahinin gagasını kesti.

Şahin çırpınırken, yaşlı kadın, şahinin kanatlarını gördü:«-Vah!..» dedi, «Senin eski sahibin sana hiç bakmamış, şu kanatların ne hâle gelmiş, kimi uzun, kimi kısa kalmış!..» diyerek, şahinin o güzelim kanatlarını elindeki makasla düzeltmeye başladı.Şahin acı ile kıvrandı, çırpındı…

Çâresizce pençelerini kadının koluna attı ve tırnaklarını kadının koluna geçirdi. Yaşlı kadın, şahinin kanatlarını -güya- düzeltirken koluna batan tırnakları gördü:«-Vah vah! Önceki sahibin nasıl merhametsizmiş ki, bir kere bile tırnaklarını kesmemiş. Tırnakların ne de çirkin olmuş.» dedi ve elindeki makas ile şahinin avlanmakta kullandığı pençelerini söküp attı.

Câhil ve yaşlı bu kadının elinde rezil olan şahinin gözleri doldu. Yaşlı kadın, şahinin bu hâlini görünce hiddetlendi:“-Kimseye iyilik yaramıyor ki!..” dedi, “Ben iyilik yapıyorum, kuş ağlıyor.”  diye söylendi.  Sonra da elindeki kuşu:

“-Git hadi, bildiğin yere!..” diyerek kaldırdı havaya attı. Şahin çırpındı uçmak için… Ama kanatları kesikti, uçamadı… Acı ile yere inmek istedi, tırnakları sökülmüştü yere de konamadı… Kendini yan üzeri bir kulübeciğin arkasına attı. Koca koca avları, gökyüzünde süzüle süzüle avlayan cesur şahin kuşu, câhil kadının elinde korkak bir kargaya dönüşmüştü.

Birçok anne-baba, çocuklarını yeterince tanıyamadıkları için, ellerindeki “şahin” bakışlı çocukları, kargaya çeviriyorlar da, farkında değiller. Hâlbuki çocuk terbiyesinin birinci ve en önemli maddesi, çocuğu tanımaktır. Hiçbir çocuk, bir diğeri ile aynı değildir. Nasıl ki, gökyüzünden dökülen milyarlarca kar tanesi görünüşte birbirine benzediği hâlde, aslında hiçbiri bir diğerinin aynı değildir; tıpkı bunu gibi, her çocuk da bir diğerinden farklı karaktere sahiptir. Bu çocuklar öz kardeş bile olsalar…

ğer çocukların bu farklılıkları göz önüne alınmadan, çocukların karakterleri tanınmadan çocuk terbiyesine girişilir ise, o takdirde, şahin karakterli bir çocuk, bir süre sonra korkak bir kargaya dönüşme riski taşır.

Adem Güneş