babaanne

Özlüyorum Seni

Bademliğin dar sokaklarında koşturan bir küçük çocukken hayat gökyüzü gibiydi. Maviydi…

Babaannemin bahçesinde açan ortancalar, sümbüller, güller, pencere önündeki leylaklar, toprağın kenarlarını süsleyen çakıl taşları…

Akşamları içilen mis kokulu kahveler konsolun en nadide parçası olan fincanlarda sunulurdu. Babamın fincanı takımdaki bir ton koyu renk olandı her zaman… Asla farklı bir fincanla ikram olmazdı efendimize. Evimizin direğine…

Geceleri yatağa yattığımda odamın kapısını açık tutan babaannem, yan odada gaz lambası ile okurdu Kuran-ı Kerimini. Hafiften sallanan bedeni koridor duvarına yansırdı da ona bakarak yumardım gözlerimi.

Elleri ince uzun parmaklı, pamuk tenli Osmanlı kadını.

İpek ruhunun yansıması nakışlar, oyalar dantelalar ellerinde.

İşleyişlerdeki nezaket, bileklerindeki kibar kıvrılmalar.

 

Sandıktan çıkarırım bana bıraktığın altın saatini kimi zaman. Senin bileğindeki kadar güzel durmuyor bileklerimde. Yakıştıramam koyarım eski yerine. 100 yıllık aile albumunu alırım sonra elime. Eski istanbul, herbiri toprak olmuş insanlar.Ve bir hatıra da tamamlamaya vaktinin olmadığı, yarım kalmış, tığı hala üzerinde saplı duran dantelan…

Özlüyorum seni,
Mekanın cennet olsun babaannem….

-Rana Çolak-