Onu ilk gördüğümde üzerinde eski iş elbiseleri , parmaklarında boya kalıntıları, elinde fırçası, ağzında eksik etmediği sigarası vardı.
Yağmur yağıyordu dışarıda ve ben saatlerce yağmur altında kaldığımdan sırılsıklam olmuştum.
Çok çaresiz bir günümdü
Çaresizliğim hem yağmurdan hem darmadağınık olmuş, toparlamaya çalıştığım hayatımı elimden kaçırmamaya çabalayışımdandı.
O gün yüzüne baktığımda kalbimde bir sıcaklık büyümeye başladı …
Bir zaman sonra bana karşılaştığımız gün aynı duyguları hissettiğini söylediğinde “kalpten kalbe yol var” sözünün hakikatine bir defa daha inandım.
Şu zamana kadar hayatımın en zor 1.5 yılını ona yakın bir mekanda yaşamaya başlamıştım.
Belki de o günleri hatırladığımda hissettiğim acıyı tek onaran onu tanımış olmamın mutluluğu, bıraktığı izler, pek çok hatıra, gözlerimin önüne gelen ömre bedel gülümsemesi..
…………………………….
Hem yetim, hem öksüz büyümüş
7 kardeşin en küçüğü imiş
Okuyamamış..
İdealleri olmasına rağmen okuyamamış ve bir ayakkabıcı yanında çıraklıkla hayata atılmış.
Zor günlermiş….
Kore gazisiymiş
Pek düşkün olduğu, elleri pamuktan daha yumuşak, ince tenli bir hanımı vardı.
2 evlat vermişti Mevlam ona,
bir erkek, bir kız.
Torunları vardı boy boy.
Kanepede köşeli oturur, yanına da bir küçük sehpa çekerdi.
Sık sık tazelenen ince bardaktaki demli çayını , kül tabağını, sigara paketini koyardı bu sehpaya.
Ve anlatırdı….
Bir hayat ki neler neler yaşanmıştı.
Hayranlıkla onu izler, yaşadıklarını anlatırken yüzünde derinleşen çizgilere bakardım. Sevinci de , hüznü de, acısı da o nur yüzde defalarca belirirdi.
Mütevazi hayatı,
Muhabbet kuşları ve çiçekleri,
Ve laleleri….
Çiçekleri arasında dolanırkenki hali geldi gözümün önüne…
Gülleri, laleleri, begonyaları, fesleğenleri…
Nur yüzünü çevreleyen pamuk gibi sakalı,
İnce uzun boyu,
Güldüğünde ince yanaklarının yuvarlanışı,
Çok daha güldüğünde dişsiz damağı….
Bazen beni balkonda beklediğini görürdüm.
Ailemden değildi, buna rağmen endişelenirdi azıcık geciktiğimde eve.
Onun sevgisine sığınmıştım, çok önemli idi benim için.
Bir tek Burhan bey amcamı gördüğümde, onunla konuştuğumda gülümserdim…
Ruhumu tedavi eden bir şeyler vardı onda.
O da biliyordu belki de, ona olan ihtiyacımın farkında idi.
Bir şey için “ne güzel” demeye göreyim.
Hemen “senin yanında olsun o vakit” diye bırakırdı kucağıma.
“Yapma Burhan Bey amca, her beğendiğimi verme bana, bu sefer beğenilerimi rahatlıkla ifade edememeye başlayacağım” diye sitemlenirdim.
Ne yapar ne eder iade etmeme müsaade etmeden gönderirdi evime.
Burhan Bey amcam bana laleleri sevdiren ilk kişi…
İlk lalemi bana eken kişi,
Laleler ve o…
Çiçekleriyle arasında inanılmaz bir bağ vardı.
Bir sabah uyandığımda bana verdiği sarmaşığın tüm yapraklarının sapsarı olduğunu görmüştüm. Akşam yemyeşil olan çiçek neden birden bire sararmıştı. Burhan bey amcama telefon açtım sebebini sormaya. Telefondaki yabancı ses, akşam Burhan beyin aniden rahatsızlandığını, hastaneye kaldırıldığını ve evde olmadığını söylüyordu. İnanılır gibi değildi. Kısa bir süre sonra çiçek yeşermeye başladığında Burhan bey amcamın da sağlığı yerine gelmeye başladı. Belki tevafuktu. Güzel bir tevafuktu. Belki de değildi…
Birlikte yediğimiz son yemeği hatırlıyorum….
Ramazandı, yine yağmur yağıyordu dışarıda. O ve kıymetli eşi en şık elbiseleri ile konuğumuzdu. Tam sofrada iken elektrikler kesilmişti ve ben mumlarla masayı aydınlattığımda hanımına dönüp gülümsemişti. Belki de bir anıları vardı ve hatırlamışlardı
O güzel insanın ebedi aleme uğurlayışımın 2. yılı dolmak üzere.
Vefatı ardından evine gittiğimde kızı bana bir fotoğraf uzattı.
Son resmi .
Baktım…
Emirgan’da, laleler içinde.
Yüzünde, dayanamadığım ömre bedel gülümsemesi ile.
Sevgin içimde taptaze.
Bana tesir edebilen nadir insanlardandın sen.
Babamın tabiri ile “yaşayan, islami hassasiyetlerini hayatta gerçek manada uygulayan ender insanlardan”
Mekanın CENNET olsun Burhan Bey Amca
Rana Çolak