Annelerimizden doğarız. Günü geldiğindeyse annemizin ismiyle kucaklayacaktır toprak bizi. Allah resulü (sav) bir gün arkadaşlarıyla otururken, elinde tuttuğu hurma dalıyla toprağa dört uzun çizgi çekerek sordu: “Bunlar nedir bilir misiniz?” Yanında oturanlar yere çizilmiş bu dört uzun çizgiye bakarak söylediler: “Elçi doğrusunu bilir…” “Bunlar” dedi Elçi, gözleri bulutlanarak; “Cennet sultanı kadınlardır; Müzahim kızı Asiye, İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed kızı Fatıma”… Allah’ın selamı onun üzerine olsun… Bu dört büyük kadın, dört cennet nehri gibi, yeryüzünün alınyazısı gibi, tüm zamanları eğiren iplikler gibi, yerlerle gökleri bitiştiren dört eksen gibi taşırlar bizi dünden yarına… Onların hayat hikayelerini, geçmiş masallardan, epopeden, esatirden farklı kılansa, tüm zamanlar için taşıdıkları hikmetler, açılımlardır. Onların her çağ insanına söyleyeceği başka dersler, ibretler vardır, onlar donuk, durağan ve mat değildir, her daim kaynayan pınarlar gibi, çölün altından fışkıran Zemzem gibi, içtihatlarının parlak kolları tüm zamanlara ve uzamlara yetişir… Onlar, büyükannelerimizdir, sırlarımız onlarda saklı…
Sibel Eraslan