Sabah erkenden Garipçe’ye varan ilk araçtık biz. Yolda Sinan’ı da alıp, mis gibi poğaçaları yudumlayarak, rahat bir trafik ile ulaştık Garipçe’ye.
Ardımızdan Tuba, Nurcan, Rukiye geldiler.
Asma Altı Kahvaltı ve balık evinde güzel bir köşe ayarlandı grubumuza ve Mehmet Emin, Yakup, Merve ile şeker kızı Hayrunnisa nın da gelmesi ile ekip tamamlandı.
Açık büfe zengin ve lezizdi. Ancak muhlamasını pek beğenmedim. Hafta sonu kişi başı 25 TL yi biraz pahallı bulsam da ortam ve ilgi güzeldi.
Garipçe çok küçük bir köy. Fotoğraf severler için hoş birkaç kare yakalanacaktır. Fakat çok büyük beklentilerle gidilmesini tavsiye etmem. Temiz havası, tatlı esintisi, tepelerden seyredilen güzel manzarası için gidilir.Ancak sahilin dayanılmaz kokusu rahatsız edici. Hani rüzgar da olmasa durulacak gibi değildi. İnsanları, kedileri, köpekleri sıcak kanlılar. Sahildeki köftecisi çok güzel köfteler yapıyor. Üstelik koca porsiyon köfte, patates kızartması, közde biber ve domatesi sadece 10 TL. Masadaki nefis salata, kızarmış ekmek, tulum peyniri ve tereyağ da iştah açıcıydı.
Bir ara Garipçe’den uzaklaşıp Rumeli Fenerine geçtik. Gruba Sena, ablası , Duygu ve bir arkadaşı daha eklenince tam olduk. Şipşirin bir yer Rumeli Feneri. Kalesinden güzel fotoğraflar çekmek mümkün.
Eve geldiğimde temiz havanın insana ne güzel şeyler yaptığını bir kere daha hissettim. 🙂
Aziz anında uyudu ve sabaha kadar hepimiz deliksiz bir uyku çektik.[slideshow]