İnsan hayatını anlamlı kılan , onu diğer canlılardan ayıran özelliğidir mükellef olduğu konular. Mesuliyetleri…
Evvela kulluk vazifemiz. Bu en büyük mesuliyetimizdir hayatımızda. İslam ı anlamak, anlatmak, sevdirmek ve yayılmasını sağlamak. Sürekli hayır yolunda çaba sarf edip Rabbimizin rızasını almaya çalışmak birinci vazifemizdir.
Ardından ana babalarımıza karşı olan mesuliyetimiz gelir. Hadis-i şerifte buyurur ki :
“Ana-babasını dine uygun hizmetleriyle razı eden, Allah’ı razı etmiş olur, onları gazaplandıran, Allah’ı gazaplandırmış olur” .
Ana babalarımızın rızalarını almanın ne kadar ehemmiyetli olduğu pek çok hadis-i şerifte ve yüce kitabımız Kuran-ı Kerimde işaret edilmiştir bizlere.
“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.” [Ahkâf 15]
“Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme; ağır söz söyleme, onlarla yumuşak ve tatlı konuş, onlara acı, tevâzû kanadını gerip “Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et” diye duâ et.” [İsrâ 23, 24]
Ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunmak evlada farz kılınmıştır.
Peki ya çocuklarımıza karşı mesuliyetlerimiz? Gelecek nesillerin şekillendirilmesi, toplumun kurtuluşu pırıl pırıl yetiştirilmiş çocuklar ile mümkünüdür. Sadece dünya hayatlarının ferahını sağlamak intihardır. Öncelikli vazifemiz ahiret hayatlarını kurtaracak ilim verebilmektir. Bunun için ana-baba olmadan önce kendimizdeki eksikliklerden uzaklaşma gayretinde olmalıyız. Unutmayalım ki söylediğimiz sözlerden çok hal ve hareketlerimiz çocuklarımıza model olacaktır. Kuran-ı Kerim de “Kendinizi ve âile efrâdınızı Cehennem ateşinden koruyun!” [Tahrim 6] denmektedir. Allahü Teâlâ, kullarına (Emr-i ma’rûf) yapmayı emrediyor. Ya’nî, “emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz” buyuruyor. (Nehy-i münker) yapmayı da emrederek, yasak ettiğini bildirdiği harâmların yapılmasına râzı olmamamızı istiyor
Toplumdaki görevlerimize ait mesuliyet duygusunu çok güzel ifade eden bir kıssadan hisse aktarmak isterim sizlere:
Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenari Şeyhülislam olmadan önce Bursa kadısı idimiş. Onun kadılığı sırasında bir adam pazardan bir at satın almış. Fakat alış-verişin hemen arkasından atın hasta olduğunu fark etmiş. Geri vermesi gerekiyormuş, ama satın aldığı adamı zorluk çıkartıp da, atın hastalığını kabul etmez diye önce kadıya gidip resmi kanaldan işi sağlama bağlamak istemiş. Mahkemeye gittiğinde kadıyı (Molla Fenari) yerinde bulamamış. İşini ertesi güne bırakmış. Fakat at o gece ölmüş. Adam ertesi gün olanları kadıya anlatmış, mağdur olduğunu, ne yapması gerektiğini sormuş.
Molla Fenari “Senin zararını ben ödeyeceğim” demiş. Adam şaşırmış :
– “Niçin siz ödeyeceksiniz, konuyla hiçbir ilginiz ve suçunuz yok ki…” demiş.
Molla Fenari, “Evet öyle görünüyor ama aslında benim de suçum büyük. Eğer sen dün makamıma geldiğinde ben yerimde olsaydım, olaya müdahale eder, atı geri verdirir, paranı iade ettirirdim. At da sahibinin elinde ölmüş olurdu. Bu imkân şimdi yok olmuştur. Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep olduğu için zararını ben ödeyeceğim” demiş ve ödemiş.
Kulluk vazifemize, ana babalarımıza, aile efratlarımıza, yaşadığımız topluma, işimize, komşumuza, akrabalarımıza, kısacası içinde ve yakınında olduğumuz her şeye karşı mesuliyetlerimiz vardır. Aslına bakarsanız her biri ayrı ayrı anlatılması ve üzerinde durulması gereken konulardır. Bu hafta genel bir açıdan bakmaya çalıştık. İnşaAllah ilerleyen haftalarda her bir konuyu tek tek ele almak nasip olur.
Mesuliyet…
Öğrenmemiz ve uygulayabilmemiz gerekenler arasında öncelikli sırada…
Hayırla kalın