Gece uyumakta güçlük çeken oğlumun yanına uzandım. Böyle durumlarda genellikle küçük bey uyumayıp , ben uyuyakaldığım için elimde kitabım vardı. “Ömer Tuğrul İnançer ile Gönül Sohbetleri” idi kitabın ismi ve Aziz Mahmut sırf gözlerini yummamak için kitabın konusu, yazarı, en sevdiğim kısımları ile ilgili sorularını sırlamaya başladı. Ses tonumdan düşüncelerimi anlamış olacak ki “Sesli okur musun, öylece uyuyabilirim” dedi. Okumaya başladım… Aziz Mahmut, hoşuna giden cümleleri işaret ederek o kısımların altını çizmemi hatırlatıyordu. Yine uyumuyordu …
Satırlar Arasında ilerlerken içimi cız eden bir cümle ile karşılaştım : “Mükellefiyet ve muhabbet kanatları beraber çırpılırsa uçup bir yere varabilir insan; tek kanatla bir yere varılmaz”. Okumaya devam edemedim. Yıllar öncesine gittim, Aziz’imin yaşlarındaydım. Sevgili babacığımdan aynen bu cümleyi duymuştum. Yan yana oturuyorduk, başımı o güçlü omzuna yaslayıp, küçücük kollarımla salırıp “Yani ?” diye sormuştum. Rahmetli babacığım usul usul , tane tane konuşarak benim anlayacağım bir lisanla izah etmişti. Tevafuka bakın ki seneler sonra bu konuyu daha da açan bir kitap vardı elimde ve oğlum yanı başımdaydı. Gözlerim doldu ve bu hatıramı anlattım O’na. Daha bir etkilendi ve izah istedi, bir iki kelime ile açıklamaya çalıştım.
Babam hiçbir zaman bana uzun uzun nasihatler vermezdi. Hal ile örnek olur, tam ihtiyaç duyduğum anda birkaç kelime ile kalbime bir tohum eker, onun yeşermesini bekler, beni gözlemlerdi. İşte şimdi şu yaşımdayım ve babamın okuduğu kitaplarla dost olmuşum, ışık edinmişim kendime, tohumlar çiçeklenmeye başlamış. Mevlam rahmet kucağında sarmalasın babacığımı…
Babacığım bu fani dünyadan göçeli bir yıl oldu. Her evladın babasını özlediği gibi ben de onu özlüyorum, şiddetle ihtiyaç duyuyorum. Hayat ne garip… Bazen küçük işaretler beliriyor. Bana babamı hatırlatan, onun yokluğu ile aç kalan kalbime teselli olan insanlar çıkıyor karşıma.
Geçtiğimiz gün sevgili hocam Ayşenur Vural ı dinliyordum. Tatlı sesi ile ruhuma işliyor, halden hale sokuyordu beni. Sohbetimiz “vasıflarımız ve zaaflarımız” konusuna geldiğinde yine babacığımdı hayalimde beliren. Zaafların her insanda olabileceğini, hatta pek çok Allah dostunun da zaafları olduğunu, insanın bu zaaflarını, kusurlarını düzeltmeye çalışarak mertebe kazanacağını öğütlerdi. İşte Ayşenur Hocam da bu konuyu ele almış, o akıcı üslubu ile anlatıyordu ….
– Yüzlerce güzel vasfına karşı, insanda bir ayıp (zaaf) olsa o ayıp, bitkinin sapına benzer. Terazide sapı da bitki ile beraber tartarlar, çünkü her ikisi de bedenle can gibi bağdaşmıştır. Bitkinin sapı nedir? Onu geliştiren şey değimlidir? Yani insan zaafları üzerinden gelişecektir. O ayıbını terbiye ettikçe olgunlaşacaktır. İmtihan en zayıf noktamızdan, bilmediklerimizden, zaaflarımızdan olacaktır. Zaaflarını bilerek, onları ıslah ederek terbiye olmalı insan.
– Allah, kalpleri kırık olanlarla beraberim der. Bu beraberlik sadece teselli verir gibi bir birliktelik değil, aktif olan bir birlikteliktir. Kulunun sıkıntısını onaran, gideren bir birlikteliktir. Zaaflarını gidermeye çalışırken gösterdiğin çabayı bir de bu gözle değerlendir : “Benim şu zaafım var, ben bu zaafımı biliyorum, düzeltmek için çaba harcıyorum. Bu zaafımdan dolayı mahcubum, eziğim, kalbim kırık… Bu kırıklığım sebebi ile Allah’ın (cc) benimle olduğunu biliyor, teselli oluyorum. “
– İnsandaki artılar ve eksiler terazide birlikte tartılır. Kemalatları ne kadar kıymetli ise zaafları da o denli kıymetlidir erenlerin. Maya ve sütü düşünelim. Süt vasıflarımız, maya ise zaaflarımız olsun. O maya sütün halini nasıl değiştiriyor, güzel bir şeye çeviriyorsa, zaaflarımız da aynen bu şekilde hayırda kullanmalıyız.
Allah Ayşenur Hocamdan ve onun gibilerden razı olsun. Sevgili babamın ardından beni besleyen kaynak oldu, şükürler olsun.
Uyumamak için direnen Aziz Mahmut un çizdirdiği cümlelerden birini yazmadan geçemeyeceğim :
“Sevgi, gerekenin yerine getirilmesidir.”
Selam ile…
Bu akşam salon sehpasının üzerinde ortaya çıkan resim.
Görünce nasıl da memnun olduk. Kendisinin nerede olduğunu sorduğumuzda “masadaki çiçek engelledi beni” dedi gülerek 🙂
Resmin manası da aile+sevgi= bizmişiz.
Aziz Mahmut’ umun pamuk ellerinden…
İNSAN, ekmekle doyar, emekle büyür, sevgiyle yaşar.
Sevgi varlığın yaratılış sebebidir. Çünkü varlığı var eden Allah, onu, sevgiyle yaratmış, sevmiş ve sevilmeyi istemiştir.
Aile binasının harcını sevgi ve inançla karınız. Harcı sevgi ve inançla karılan aileler, değil bu dünyada, öte dünyada da çözülmezler.
Aileyi içerisinde barındıran ev, ya cennet köşelerinden bir köşe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur. Evi cennetten bir köşe yapan şey sevgi, cehennemden bir çukur yapan şey ise sevgisizliktir. Sevginin cennetten bir köşeye dönüştürdüğü evlerde yetişen çocuklar, kendisiyle barışık, kendine ve başkalarına güvenen ve güvenilen, sevecen, umutlu, hoşgörülü ve mutlu birer insan olarak hayata atılırlar.
(M.İSLAMOĞLU)
Derviş, bir kucak elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rast gelmiş bozkır sıcağında. Yorgunluktan al almış kızın yanakları.
“Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına?” diye sormuş.
Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız.
“Sevdiğim çalışıyor orada. Ona elma götürüyorum.”
“Kaç tane?” diye soruvermiş derviş.
Kız şaşkın;
“İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?”
Usulca kırmış elindeki tesbihi derviş…
İskender Pala
Mütedeyyin her ebeveynin yegane arzusudur dindar evlat yetiştirebilmek. Bu gayret; ilk çocukluk döneminde başlar ve yıllar boyu süregelir.Dünden bugüne uzanan süreçte ailelerin kendi dinlerini evlatlarına benimsetme çabaları hep varolmuştur.Geçmiş dönemlerde ki anne-babaların bu konuda daha başarılı olduğu ise yadsınamaz bir gerçek.
Bir tıkla dünyanın öbür ucundan haber alacak kadar gelişen teknoloji ve sosyal etkileşimin olağanüstü derecede artmasıyla beraber, olumlu olumsuz her türlü akımın, gençlerin zihnine boca edilmesi; ne yazık ki ailelerin çocukları üzerindeki tesirini azaltıyor.Ailesinin dinine, kültürüne, giyim kuşam tarzına yabancı bir nesil meydana geliyor çoğu zaman.
Ailenin değer yargılarını beğenmeyen, dolayısıyla yaşam tarzı olarak bu değerleri benimsemeyen gençleri eleştirmeden önce ebeveynler kendilerini mihenge vurmalılar diye düşünüyorum.Titizlikle doğru-yanlış mukayesesi yapıldığında gençlerin istikametini bozan birçok davranışının temelinde hatalı anne-baba tutumlarını bulmak mümkündür.
Önce yaşamak!….
Ebeveynlerin yapageldiği en bariz hata yaşamadan yaşatmaya,uygulamadan uygulatmaya çalışmak.Kısacası kendi yapmadığı halde çocuğundan yapmasını beklemek.Yüce Kitabımızda ”Ey iman edenler !Yapmadığınız şeyleri niçin söylersiniz”ayetinin sırrınca çocuk eğitiminde en önemli düstur eylem-söylem bütünlüğüdür.Eğer bir ailede bu yoksa gemileri yakıp herşeye sıfırdan başlamalıdır.Her türlü eğitimin olmazsa olmazı olan yaşayarak örnek olma durumu din eğitiminde de ilk şarttır.
Eğitimin olmazsa olmazı:Sevgi !
Ebeveynler inandıklarıyla amellerini mezcettikten sonra evlatlarına doğru tebliğ yapmanın, metodlarını aramalıdır.Bu metodların ilk basamağında ebeveynin çocuğuyla arasında sağlam bir sevgi iletişimi kurması gelmelidir.Çocuk ve aile arasında değer alışverişinin başlaması için sevgi ön şarttır .Ceza,tehdit gibi geçici yıldırma yöntemlerinden uzak durulmalıdır .Zira demoklesin kılıcı gibi gencin tepesinde sallanan baskıcı din eğitimi ,körpe kalbinde makes bulmaz.Aileler din konusundaki dayatmadan evvel sevgiye yatırım yapmalı , imanın tohumlarını sevgiyle sulamalıdır.
Taklit etmek için beğenmek şarttır!…
Bir ikinci düstur ise anne ve baba hal, tavır ve davranışlarıyla çocuğun özen duyacağı bir profil çizmelidir.Kılık kıyafet seçiminde genci özendirecek şekilde düzen ve tertip öncelenmeli(islami ölçüler içinde kalmak şartıyla), gençler ailesinin kılık kıyafetinden utanmamalıdır.Aileler teknolojiyi takip etme noktasında adeta evlatlarıyla yarışmalı,kültür birikimiyle yavrusunun gözünde taklit edilmeye şayan rol-model olabilmelidir.Etrafta envai çeşit rol model varken çocuğun ebeveynine özenmesi kolay iş değildir.Bu konuda ailelerin ekstradan efor sarfetmeleri ve bu özeni oluştumaları gerekmektedir.Evladını geriden takip eden değil, kültür birikimiyle,donanımıyla evladına rehberlik eden aile imajı oluşturulmalıdır.
Gencin ilgi alanları keşfedilmeli…
Özellikle ergenlik döneminde gençler ketumlaşmaya başlar.Ağızlarından laf almak, herhangi bir konuda onlarla muhabbet etmek neredeyse imkansızdır.Esasında biraz kurnazlık gençlerin dilinin bağını çözmeye yeter de artar bile.Hiçbir genç kendi ilgi alanına giren bir konuda konuşmamaya lakayt kalamaz.Bu minvalde çocukların ilgi alanları takip edilerek diyalog kapısı daima açık tutulmalıdır.Sandviç tekniği de denilen teknikle sevdiği konuların arasına vermek istenilen mesajlar sıkıştırılabilir.Böylelikle hem ikili ilişkiler taze tutulur hem de nasihat hissi uyandırmadan doğru mesajlar gencin dimağına gönderilebilir.
Vur-kaç taktiği etkili bir yöntem olabilir..
Çağı çok hızlı yaşayan günümüz neslinin öyle uzun uzadıya nasihat dinlemeye hiç tahammülü yok.Vur-kaç taktiği de diyebileceğimiz bir metodla kısa ve öz cümlelerle tam da taşı gediğine koymak akıllıca olacaktır.Lafı uazatmadan, yerinde ve zamanında söz söyleme sanatı ile verilmek istenen mesaj verilebilir.Çünkü uzayan nasihatler bir süre sonra karşıdakini sıkacağından beyin söylenen sözlerin tamamına kulağını tıkayabililr.
Sesli tefekkür duygu alışverişini tetikleyebilir…
Aile büyükleri ikili diyaloglarla yahut kendi kendine sesli tefekkür egzersizleri yapabilir.Yolculuk esnasında,sofra başında,piknikte hayret uyandıracak tarzda sesli düşünmeler verimli olabilir.Meyvenin güzelliği,ağaçların mükemmel yaratılışı,yaprakların,çiçeklerin eşsizliği,gökyüzünün kusursuzluğu,vücudumuzun başlı başına sanat eseri şeklinde yaratılışı vs. vs. tüm bunlar çocuğun dikkatini çekecek tarzda sesli düşünme ile dillendirilebilir.Çocuk, bütün bu duyduklarını nasihat olarak algılamayacağı için muhakkak zihninin bir köşesine kaydedecektir.
Nezaketin yumuşatamayacağı sine yoktur.
”Taşı delen suyun şiddeti değil damlaların sürekliliğidir” prensibince kırmadan, incitmeden ,damla damla devam eden tebliğ metodu benimsenmelidir.Tüm söyleneceklerin tek seferde boca edilmesi aniden bastıran yağmurun delik deşik ettiği toprak misali çocuğun kimyasını bozmaktan öteye geçmez.İnce ince yağan yağmurları ise toprak kolayca hazmedebilir.İliklerine kadar suyu emer ve tam kıvamına gelir.
Pes etmek anne-babanın defterinde olmamalı
Unutulmaması gereken en önemli husus şudur ki; bir sarayın bin kapısı olsa, dokuzyüzdoksandokuz tanesi kilitli olsa, akıl sahibi insan son kapıyı da zorlamadan dönüp gitmez.Anne-babaların birkaç metod deneyip pes etme lüksü yoktur.Çocuğunu ebedi saadete götürecek imani tohumları kalbine ekmek adına her yolu denemeli her kilidi zorlamalıdır.Kapanan her kapı yeni kapıyı zorlama iştiyakını kamçılamalıdır.
Velhasıl anne veya baba olmak sadece fizyolojik yeterlilik değildir.İyi ebeveyn olmak yavrusunun karnını tok, sırtını pek tutmakla sınırlandırılamaz.Esas sevgi ve şefkat evladını iki cihanda bahtiyar edecek tohumları ekmek sonrasında da yeşertmektir.Aileler bu misyon ile sancılanmalı, bu kaygılarla zihnini yoğurmalı,kilitleri açacak anahtarı bulmalı.
Rabbi Rahiminden tevfik isteyip dua dua yalvarmalı.Güzel meyveler aldığında ise tüm bunların lütf-u ilahi olduğunu unutmamalı….
Zeynep Öztoprak
Ebû Hüreyre (r.a.) den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!”
(Müslim, İman 93-94)
Kainatın iftihar tablosu sevgili Peygamberimiz (sav) anlatıyor :
Bir adam, baska bir beldede bulunan bir arkadaşını ziyaret etmek maksadı ile yola çıkmıştı. Allahu Teala, adamın yolunda, insan suretinde olan meleği vazifelendirip, bekletti. Adam, o melekle karşılaşınca kendisine :
”Nereye gidiyorsun?” diye soruldu.
Adam :
”Şu beldede bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum” diye cevap verdi.
Melek :
”Onunla yapacağın herhangi bir iş, bir görev mi var?” diye sordu.
Adam :
”Hayır öyle bir şey yok. Allah için sevmemden başka kendisiyle hiçbir işim yok” dedi.
Bunun üzerine o melek :
”Ben, senin o din kardeşini Allah için sevdiğin gibi, Allah ın da seni sevdiğini sana bildirmek üzere vazifelendirilen, Allah in bir elçisiyim” dedi.
——————————————————————————————————————–
Yurt dışından ve İstanbul dan hareket edip Ankara’da buluşmak üzere bir araya gelecek olan dostlarım.
Sizleri Allah için seviyorum.
Bu buluşamda madden yanınızda olamasam da, manen yanınızdayım. Buluşmanın tüm detaylarını sizden dinlemek istiyorum.
Öptüm hepinizi 🙂
“Benim için birbirini sevenler nerdeler? Gelsinler arşımın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu gün onları gölgelendireyim”