Anam namaza durur günde beş vakit
Bir serinlik duyarız, ondaki büyük huzurdan…
Aydınlanır içimiz, odalarımız
Yüzündeki ince, mübarek nurdan…
Beyaz baş örtüsüyle savrulur gider sanki
Yakalar büyük sırrı, her yeni ezan sesinde…
Kehribar tesbihinde sabır boynunu büker
Şükür, çiçek açar seccadesinde…
Üçleri, Yedileri, Kırkları mı düşünür?
Bir gariplik çöker üzerine her akşam.
Hem ağlar iplik iplik, sessiz sedasız
Hem namaz kılar anam.
Anamın duaları üzerimde olmasa
Yıkılır sırtımı verdiğim duvar.
Kopar, elime gelir tuttuğum dal
Kapımı çalmaz bahar…
Ne şikâyet, ne kin, ne şüphe biraz
Sessizliği, yüreğinin niyazındandır…
Elinin bereketi, iffeti, merhameti…
Kıldığı sonsuzluk namazındandır.
Yavuz Bülent BAKİLER
Resimlerimiz fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz.
Mendilimiz, gömleğimiz kadar yaşamıyoruz.
Bir sigara kağıdını şu masaya koy, üstüne bir taş bırak, kapıları kapa ve git! Üçyüz sene sonra gel, yerinde bulursun.
Belki sararmış, belki buruşmuş, fakat yine o.
Bir sigara kağıdı kadar yaşamıyoruz.
Kefenimizden evvel çürüyoruz.
Duyuyorum!
Kulak ver sen de duyarsın.
Toprak altında milyarlarca kurdun, çıtır çıtır dut yapraklarını yiyen milyarlarca ipek böceği gibi, milyarlarca ölüyü yediğini duyuyorum.
Necip Fazıl Kısakürek
Söylesene” diyorum, “neden insanlar,
bilhassa kadınlar kimi zaman ansızın melankoliğe yakalanırlar?
Biyolojik mi bunun sebebi?
Kültürel mi?
Mistik mi?
Ekonomik mi?
Hormonlarımız mı?
bunu yapan, toplumsal koşullanmışlıklarımız mı?
Nedir ansısızın kadınlara gelen hüzün dalgalarının sebebi?“
Diyor ki bana: “Erkek genellikle güneş gibidir.
Ya batar ya çıkar. İktidar peşinde,
ya kazanır ya tepetaklak yuvarlanır.
Net, berrak, sade ve yalın.
Kadın ise ayın halleri gibidir.
Parlarken bile bir yanı karanlıkta kalır.
En görünür olduğu zamanlarda bile bir parçası bulutların ardında…
Kadın muammadır.”
Elif Şafak
Simurg, bir masal kuşudur.
Uzun boynunda beyaz bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzer kocaman bir kuş…
Kuşların sultanıdır.
Kaf Dağı’nın ardında yaşar.
Efsaneye göre, kuşlar, sultanlarını bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar bir gün…
Yol uzun, yolculuk zorludur.
“Aşk Denizi”nden geçerler önce…”
“Ayrılık Vadisi”nden uçarlar..”.
“Hırs Ovası”nı aşıp, “Kıskançlık Gölü”ne saparlar..”.
Kuşların kimi Aşk Denizi’ne dalar, kimi Ayrılık Vadisi’nde kopar sürüden…
Kimi hırslanıp düşer ovaya, kimi kıskanıp batar göle…
Yolculuk bittiğinde, Kaf Dağı’nın ardına sadece 30 kuş varabilmiştir.
Sultanları Simurg’u bulamazlar orada…
Sonunda sırrı, sözcükler çözer:
Farsça “si”, “otuz” demektir.
…murg” ise “kuş”…
“30 kuş”, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir.
Ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Çoğu mitolojik destan gibi, “Simyacı” da, bu “kendinin efendisi olma” bilincini anlatır aslında…
Mısır piramitlerinin eteklerinde hazine arayan Endülüslü çobana Simyacı’nın dediği gibi,
“Yolculuk bir öğrenme yöntemidir. Bilmemiz gerekenleri bize o öğretir.”
Saklı hazineyi, vurulduğu sevgiliyi, kaybettiği ülkeyi arayan gezgin, büyük sınavlardan geçip yaman engeller aşarak kendi benliğine ulaşır, şuuruna kavuşur bu destanların Kaf dağlarında…
Ve sonunda “kendi hazinesi”ni bulur…
Anlar ki, keşfedilecek ülke, insanın kendisidir.
İnsan sırrı arar
Sır ise kendisi’ndedir..
Mümin; ahirete inanmakla kalmaz; ahireti, bugünkü gerçeği bilerek yaşar dünyasını. Mümin sonsuzluğun gelmesini bekliyor değildir; sonunun sonsuzluk olduğu bilinciyle katılır “şimdi”ye. Sonsuzluk bilinciyle renk katar “bugün”e. Ahireti “şimdi”nin zevki eyler. Derin alır nefesini. Sonsuza açar ân’ın kanatlarını.
İşte bu yüzden, bir mümin eylemlerinin kıymetini dünyadaki sonuçlara göre değerlendiririm. Meyveyi dünyada toplamaya kalkmaz. Sonuçsuz işleri boş görmez; o sonuca giden yolda yürüme inceliğini sonucun kendisi bilir. Sebeplerle meşguliyetini sonucu elde edip etmemeye göre ayarlamaz. “Bak, Allah’ım, kabul edeceksen dua edeyim; etmeyeceksen boşuna yorma beni!” diyen faydacı anlayışa teslim olmaz. Eyleminin dünyadaki sonucunu değil sadece; ahiretteki izdüşümünü “meyve” bilir. Çabasının kalitesini başarıya endekslemez, çabalayarak Allah’ın rahmet kapısını çaldığını bilerek, çabanın kendisini başarı bilir. Duasını kabul edilip edilmediğine göre tartmaz, dua ediyor olmayı “en güzel kabul” bilir.
Senai DEMİRCİ
göz göze gelsek , kör olacaktık .
konuşsak , sözler bitecekti .
ve söylenecek bir çift söz kalsın diye , konuşmuyorduk .
gözlerimizi birbirine değdirmeden , öylece oturalım .
ve bir bardak demli çayın , insanın yüreğini ısıtan şefkatine sığınıp , susalım .
… ‘ masada çay bardakları ,ve senin elin olsun ‘
Tarık Tufan