Yere düşen ekmek gördüğümüzde kaldırır, yüksek bir yere koyarız. Hatta öpüp alnımıza koyar, öyle bırakırız.Ekmeğe gösterilen bu saygı ve nimetlere şükür, günümüz çocuklarına yeterli öğretilmiyor. Hatta bu nimetlere şükürsüzlükle de sınırlı kalmıyor, hiçbir şeyden memnun olmayan yeni nesiller yetiştiriliyor. Verilen nimetlere karşı şükür ve saygı hissiyatları geliştirilmediği takdirde çocukta nankörlük, duyarsızlık oluşuyor.
Pedagog Ali Çankırılı, ihtiyaç olan her şey ve üzerimizde emeği olan herkesin nimet olduğunu söylüyor. Çankırılı, başta anne-babası ve öğretmeni olmak üzere kendisinde emeği olan kişilere saygı göstermeyen, iyiliği dokunanlara teşekkür etmeyen bir çocuğun Allah’a saygı göstermeyi ve verdiği nimetlere şükretmeyi öğrenemeyeceğini belirtiyor.
Yemeğe başlarken ‘bismillah’, yemek bitince de ‘elhamdülillah’ demenin ve yemek duası yapmanın güzel olduğunu söyleyen Çankırılı, “Bu ezber dualar güzel. Ancak tefekkürden yoksun olduğu için çocukların nimet kavramını ve nimeti vereni anlamalarına yetmiyor.” diyor. Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin nimete şükürde eksik olan fikir kısmını çok güzel anlattığını aktaran Çankırılı şunları söylüyor: “Tablacı hükmünde olan insanlardan mesela fırıncıdan ekmek, manavdan meyve alırken bir fiyat ödüyoruz; bedava vermiyorlar. Bunların gerçek sahibi olan Allah, verdiği nimetlere karşılık bizlerden ne istiyor? Üç şey istiyor: Zikir, şükür, fikir. Başta bismillah zikir, sonda elhamdülillah şükür, ortasında bu nimetleri vereni düşünmek, tefekkür etmek, nimetlerin üzerlerindeki harika sanatını görmek de fikir oluyor. Yemek sırasında çocuklarımızla yediğimiz nimetlerin soframıza nasıl geldiğini, toprağa atılan bir tohumun nasıl geliştiğini sohbet tarzında konuşmak da fikirdir, tefekkürdür.”
ÇOCUK, EVDEKİ UYGULAMAYI ÖRNEK ALIYOR
Küçük çocuklarda görsel düşüncenin daha aktif olduğunu ifade eden Çankırılı, çocuk eğitiminde davranışların sözlerden etkili olduğunu belirtiyor. Bir lokma ekmeği dahi çöpe atmayarak, tabağa yiyecek kadar yemek koyarak ve hiç artırmayarak çocuğa örnek olunabileceğini vurgulayan Çankırılı, bir anısını şöyle paylaşıyor: Bir akrabamıza yemeğe davetliydik. Baktım evin genç hanımı çöpe bayat ekmek atıyor. ‘Ne yapıyorsun kızım!’ dedim. ‘Özür dilerim hocam, haklısınız’ dedi ve ekmeği üç kere öptükten sonra attı. Genç kızımız böyle yapmakla ekmeğe saygı gösterdiğini zannediyordu. Annesinin ekmeği öperek çöpe attığını gören bir çocuk, gerçek anlamda nimete saygıyı anlayamaz ve nimete şükretmeyi öğrenemez. “Yiyiniz, içiniz, ama israf etmeyiniz; Allah israf edenleri sevmez.” İlahi ikazı bilmeyenimiz yoktur. Bilmek başka bununla amel etmek yani uygulamak başka. Çocuk anne-babayı ve aile büyüklerini taklit ederek büyür.
Pedagog Ali Çankırılı, ailelerin yaptığı en büyük yanlışlardan bir diğerinin de doyduğu halde çocuğa ısrarla yemek yedirilmesi olduğunu belirtiyor. Çankırılı’ya göre anneler iki kaşık fazla yemek yedirmek için çocuğu zorluyor, tabağını dolduruyor ve “Bunu bitirmeden kalkmayacaksın.” diyor. Çocuğa zorla yemek yedirilmemeli, acıkması beklenmeli ki yediği yemeğin tadını alabilsin, nimetin kıymetini bilsin.
Nimete saygı, çocuğa oyunla öğretilebilir
Oyun için bir dilim ekmek, bir kaşık un, bir avuç buğday gerekiyor. Yemekten önce oynanırsa daha etkili olur. Çocuğa, ‘Bu ekmek bize nerden geliyor?’ diye sorun. Çocuk ‘bakkaldan’ veya ‘fırından’ diyecektir. ‘Ekmek nasıl yapılıyor?’ sorusuna büyük ihtimalle cevap veremeyecektir. O zaman bir kaşık unu göstererek nasıl hamur haline getirildiğini ve fırında nasıl pişirildiğini anlatın. İpuçları vererek ‘Un fırına nerden geliyor?’ sorusunu sorun. Sonra buğdayın öğütülmesini, tarladan hasat edilmesini, ekilmesini, ekilen buğdayın ihtiyaç duyduğu suyu, güneşi anlatın ve onları Allah’ın yarattığını izah edin. Oyundan şu sonucu çıkarın: “Bir dilim ekmeği çöpe attığımızda başta toprağı, buğdayı, suyu, güneşi, havayı yaratan Allah’a, sonra sırasıyla buğdayı tarlaya eken çiftçiye, buğdayı öğüten değirmenciye, ekmeği pişiren fırıncıya ve ekmeği bakkaldan alacak parayı kazanan anne-babamıza saygısızlık yapmış oluruz.”
Zaman Gazetesi
Çocuk eğitimi konusunda tereddütleriniz mi var?
Karşı karşıya kaldığınız sorunlarda çözüm önerileri mi arıyorsunuz?
Bir uzmanın desteği için Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri 09:30’da Uzman Pedegog Adem Güneş’e kulak verin.
Güneş, Anadolu Pedagojisi adını verdiği kendi yaklaşım tarzı ile çocuk ve ergen psikolojisi üzerine mutlaka dinleyip gözönünde bulundurmanız gereken ipuçları veriyor; dinleyenlerinin, programla niçin daha önce tanışmamış olduklarını sorgulamalarına sebep oluyor. Bildiğiniz yanlışları sürdürmemek ve insan yetiştirme gibi önemli bir konudaki ‘doğru’ları uygulayabilmek adına daha fazla geç kalmamak için Çocuk Deyip Geçmeyin’in düzenli bir dinleyicisi olmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
Burç FM 88.8
Türk Hava Yolları’ndan paha biçilmez bir fırsat daha: 29 Şubat’a kadar online bilet alın, 1 Nisan’dan itibaren 2012 boyunca tüm Türkiye’ye herşey dahil 44 TL’ye uçun. Uçuş Noktaları sayfamızı ziyaret ederek 44 TL’ye uçabileceğiniz yerlerin şehir rehberlerini inceleyebilir, Skylife makalelerini okuyabilir ve online bilet satın alabilirsiniz.
Detaylı bilgi için Türkiye’nin her yerinden çağrı merkezi numaramız: 444 0 849
Promosyon Dönemi
Kampanya kapsamında biletler 13 Şubat 2012 – 29 Şubat 2012 tarihleri arasında satın alınabilir. Uçuş dönemi 1 Nisan 2012 – 31 Aralık 2012 tarihleri arasıdır. 16 Ağustos – 03 Eylül 2012 ve 19 Ekim – 30 Ekim 2012 arasındaki uçuşlar kampanyaya dahil değildir.
Bilet Bedeli
Biletler www.turkishairlines.com web sitesinden 44TL’ye; satış ofisleri, seyahat acentaları ve çağrı merkezinden 49 TL’ye satın alınabilir. Herşey dahil tek yön ücretidir. Ücrete havaalanı vergileri, hizmet bedeli ve akaryakıt harçları dahildir.
Diğer Şartlar
Evlilik arefesinde olan yada evliliklerinde ufak tefek tartışmalar yaşayıp da gönül kırıkları ile bana açılan kardeşlerime anlattığım bir hikaye vardır :
Evli bir çift , bir akşam oturup, ilişkilerini gözden geçirmeye karar verirler.
Her ikisi de, boşanmayı istememekle beraber, işlerin böyle gitmeyeceğinin de farkındadırlar.
Erkek, “Aklıma bir fikir geldi” der.
“Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklımızdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım.”
Bu ilginç fikir hanımının da hoşuna gider.
Ertesi gün gidip bir fidan alırlar ve bahçeye dikerler.
Aradan bir ay geçtiğinde, bir gece bahçede karşılaşırlar.
Her ikisinin de elinde içi su dolu birer bidon vardır.
Evet..
SEVGİ içi boş bir kavram değildir.
Evlilikte mutluluğun birinci şartı EMEK tir.
Emeksiz ne bir fidan, ne çocuk yetişir .
Ne de ailede huzur sağlanabilir.
Çevremdeki güzel evlilik modellerine karşı hiçbir zaman kayıtsız kalamaz ve bu güzelliği nasıl sağladıkları konusunda her iki çiftede sorular yöneltirim.
İki satırdan oluşmuş görülse de uygulamada gerçekten özveri gerektiren davranışları barındıran müşterek cevap genelde şudur:
“Duyguları ilk günkü tazeliğinde korumak, eşimi hiç kimseye ezdirmemek, şefkatimi ve merhametimi göstermek, onu anlamaya çalışmak, iletişim halinde olmak”
Her ailede ufak tefek olumsuzluklar yaşanması gayet normaldir.
Kıymetli babacığım “bir evde sürtüşmeler olmaz ise o evlilik beklenmedik bir anda, aniden yıkılır. Bu sebeple münakaşa etmeden, münazara ile , birbirini kırmamaya özen göstererek sorunlar konuşulmalıdır” derdi..
Çiftler birbirlerini “ezmek, yenmek” fikri ile değil, “uzlaşmak, anlaşmak” niyeti ile yaklaşmalı, bir iletişim zemini üzerinde konuşabilmelidir.
Nedense bizler konuşma hususunda çok da başarılı olamıyoruz. Hani bir laf vardır “dağ dağa küsmüş de dağın haberi olmamış” misali küsüyoruz, surat asıyoruz. Kırgınlığın sebebi veya nasıl giderebiliriz konularında iki çift laf etmiyoruz.. Onarılmamış kırgınlıklar zamanla büyük küslüklere, bu küskünlükler iletişimi istememeye ve iletişimsizlik de gün be gün kopmaya kadar varabiliyor.
Sonunda bir bakmışsınız aynı çatı altında birbirinden habersiz iki yabancı…
İşin daha da acısı mutsuz çocuklar, akabinde gelecek mutsuz yarınlar….
Aile, insanın kendini en güvende hissettiği, dış dünyaya karşı zorluklara direnç gösterebildiği, kendisini en fazla sevenlerin bulunduğu cennetten bir köşe olmalıdır.
İnsanın mutlu olmak adına aradığı her şey evlilikte, ailede mevcuttur.
Ancak “mutlu olmak için” neyi aradığınız ile ilgilidir birazda bu durum. Kuracağınız yuvada hem dünya hem ahiret saadeti istiyor iseniz, merkezine Allah inancını oturttu iseniz, güzeller güzeli Peygamber efendimizin (sav) ahlakını ve aile yaşayışını örnek edindi iseniz o evlilik Allah ın himayesi altındadır inşallah.
Şu an aklıma gelen ve her hatırlayışımda gözlerimi dolu dolu eden çok kıymetli büyüğümüz, hocamız Sabri Tandoğan Beyefendinin o derin tespitini size aktarmak isterim. Diyor ki o güzel insan :
“İnsanlar kuru ekmek yedikleri için boşanmazlar, yamalı elbise giydikleri için boşanmazlar. İnsanlar, karşı taraftan sevgi, saygı, ilgi, şefkat görmedikleri için boşanıyorlar. İnsanoğlu sevgi, saygı görmezse yaşamak neye yarar...
Aile birliği öyle sağlam temeller üzerine kurulmalı ki, eşler kapıdan girerken hiç bir şey, ama hiçbir şey ölüm bile olsa, bizi birbirimizden ayıramaz, bizler Allah’ın izniyle, Peygamberin yardımıyla bu mübarek kapıdan içeri giriyoruz. Her şeyimizle birbirimize aidiz. Sevgiyle kenetlenen ellerimiz hiçbir zaman hiçbir şekilde bir birinden ayrılmayacak. Biz bu yuvayı sevmek ve sevilmek için kurduk. Hayat boyu birbirimize yardımcı olacağız. Hayatın getirdiği acıları da, sevinçleri de beraber paylaşacağız. Asıl gıdamız sevgi olacak. Her zaman “seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden.” diyeceğiz. Ve “sevmek devam eden en güzel huyum” şarkısını hep beraber söyleyeceğiz. Sabahleyin eşler birbirinden ayrılırken yürekleri titremeli. Akşama kadar ayrı geçecek zaman onlara bir asır kadar uzun gelmeli. Hep, o akşam eve gelmenin sıcak heyecanı içinde ürpermeli, bekleyiş heyecanı içinde olmalı. Akşam kapıdan girerken önce besmele diyip, Allah’a şükredip, sonra el ele tutuşup, “hiçbir şey ama hiçbir şey bizi birbirimizden ayıramaz.” diyebilmeli.”
Böylesi bir aileyi yaşatabilmek inanın hayal değil.
Her şey o iki insanın elinde
Kadında ve erkekte.
Yeter ki emek verelim, sevelim, hoş görülü olalım, hiçbir zaman saygımızı yitirmeyelim birbirimize.
Efendimiz, Sevgili Peygamberimiz (sav) in bir hadis-i şerifi ile bitirelim:
“Müminlerin iman yönünden en kâmili, ahlâkı en güzel olanı ve ailesine karşı en çok lütufkâr davrananıdır. Hayırlınız ailesine iyi davrananızdır. Ben ise aileme karşı en iyi davrananınızım”
Oğlum marmelatlı kurabiyeleri çok seviyor. Geçenlerde gözüme bu tarif ilişti. Henüz denemedim ama denemek niyetindeyim.
Tarifin bulunduğu adres :
http://mutfaksirlari.com/marmelatli-dugme-kurabiyesi.html
Hava soğuk… kar altında bir kış akşamı. Aklım buz tutmuş, kalbim bir Sibirya kaplanı…
Dirençli bir ağrı yayıldı boynuma, yürüdüm durdum sokaklarda… Kim koydu içime bu hayvanı?
Asyanın kuzeyinden uzanan bu mavi bu uzak sıra dağları?
Bu derin gölleri ovaları?..
Kim yonttu bir aşkın son kalıntılarını?..
Göğsümde limitsiz bir yüzölçümü, kışlar çok uzun, yazların günü sayılı…
Hava buz… aklım buz… kalbim buz…
Dışımda bir güzel İstanbul, içimde sensizliğin Sibiryası…
Sibel Bengü