Her zaman konuşmak gerekmez, bazen gözdeki, kaştaki, dudaktaki bir kıvrım, ufak bir hareket dahi karşımızdakine mesajımızı iletebilmeli.
Henüz Aziz ile bunu oturtamadık, ya da Aziz anlamak istemiyor.
Markette abur-cubur reyonundan bir şey almak isteyen Aziz annesine sorar:
-Anneee bundan da alabilirmiyiz?
Annenin kaşları havaya kalkar
Aziz:
-Hı ?
Anne ısrala daha da yukarı kaldırır
Aziz:
-Hı?
Anne:
– Bak kaşlarım nereye bakıyor?
Aziz:
-Cenneteeee ?
🙂
Ey bilgilerin ve sırların Sahibi;
Senden bütün çaresizliğimle ve ihtiyacımla ilim istiyorum. Bilgisizliğimden ve cehaletimden beni kurtarmanı diliyorum.
Öğrenebilmek için çırpmıyorum; ama, hafızam ancak Senin izin verdiğin kadar bana yardımcı oluyor. Ben evrene serpiştirdiğin sırlarına muhtacım, bana öğreteceklerine muhtacım.
Sen bal yapmakla görevlendirdiğin arıya, balı nasıl toplayacağım daha doğmadan öğrettin. Sen bir ördek yavrusuna doğar doğmaz nasıl yüzeceğini öğrettin. Sen Senden istemesini bilmeyen pek çok varlığa, müthiş bilgiler ve yetenekler kazandırdın.
Ben ise, şimdi huzurunda bütün çaresizliğimle boynumu büküp Sana yalvarıyorum. Onlar konuşamadıkları için, isteyeme-den aldılar. Ben ise bütün içtenliğimle Senden diliyorum. Lütfen bana sınırsız ilminden bağışla. Bana ilme ihtiyacımı öğrettiğin gibi, benim ilmi istememi yarattığın gibi, benim ilmi öğrenmemi de, öğrendiğimi yaşamamı da yarat.
Beni, Seni tanımayan, kalbi kirli, basit ve karanlık bir cahil olarak yaşatma dünyada.
Beni, öğrettiğin ilimle ruhlarını Ay gibi parlattığın kulların gibi ilimle donat. Ben öğrenmek istiyorum. Ben ölümüme kadar ilim öğrenmeye çalışmak, Yaratılış gayeme uygun yaşamak istiyorum.
Boş zamanlarımda değersiz dedikodulardan ve gereksiz meşguliyetlerden kurtulmak istiyorum. Mümkün olan her uygun zamanimi, öğrenmeme izin vereceğin ilimlerle meşgul olmanın zevkiyle doldurmak istiyorum. Fakat, nefsime söz dinletemiyorum. Ben, beni yönetemiyorum. Ben, bana ruhumun yapmak istediğini yaptıramıyorum.
Bu zulümler ve gafletler asrında yorgunum, güçsüzüm. Lütfen rahmetinle beni destekle, irademi güçlendir; bana bilgiyi, ! ilimle meşguliyeti ve öğrendiğimi yaşamayı sevdir.
Bana sırlarını öğret. Bana, Seni daha iyi tanıma fırsatı ver. Ey her şeyi bilen Allah’ım, ey isteyenlere öğretmek isteyen ! Allah’ım, Sana daha içten nasıl yalvarabilirim! Bilmiyorum.
Dr.Muhammed Bozdağ
Bu şehirde aşk, illaki iki insanın birbirini sevmesi manasına gelmez. Belki Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin yokuşundan yukarı doğru tırmanırken insanın terlemesi manasına gelir, belki Yahya Efendi’nin orada bir akşam serinliğinde bir boğaz manzarasıdır aşk, öbür taraftan baktığınızda belki Ebû Eyyub-el Ensâri (r.a)’de iç dünyasına dalıp gitmenin adıdır. Yahut da o derin serviliklerin altında mezarların içerisinde biraz kendisine dünya ve zaman kayıtlarından sıyrılmış bir ânın hikayesidir.
Sabah erkenden uyandı çocuklar. Mevzu deniz olunca içleri kıpır kıpırdı. Arabayı yerleştirip yola koyulduk. Şarkılar, türkülerle geçen bir buçuk saatte insana mutluluk veren, hayatın ne güzel olduğunu hissettiren manzaralar ardından Yalıköy’e ulaştık.
Yol boyunca dilimizde babam vardı. Pek çok noktasında anılarımızla doluydu bu yol. Bazen bir kavşak, bazen bir balık çiftliği, bazen bir cami, bir bakkal dükkanı….
Yalıköy çok değişmemişti, bıraktığımız gibiydi de denebilir. Böyle bakir kalması daha güzeldi elbet.
Kumsala varır varmaz attık kendimizi serin sulara. Hep bir arada olmanın verdiği mutluluk ile daha da güzeldi günümüz.
Tüm gün yedik, içtik, oyunlar oynadık, kahkahalar attık. Akşam serini indiğinde de mangalımızı yapıp eve dönüş için toparlanmaya başladık.
Tabii çocuklar ayrılmak istemediler, ancak o kadar yorgundular ki yola çıktığımızdan 15 dakika sonra koltuklarında uyuyup kaldılar.
Bu gün annelerinin genç kızlık anılarını dinlediler, dedelerinin sevdiği sarkıları söylediler, leylek gördüler, inek sürüleri, ağıllar, keçiler, anne köpek ve yavruları, eşek, pirinç tarlaları gördüler. Dalgalı denizde oynamaya doydular, kadınların erkeksiz de mangal yapabildiklerini öğrendiler, Karadeniz in rüzgarında çok yanıldığını tecrübe ettiler.
Dilerim hafızalarında hep taze kalır bu gün.
[slideshow]
Ankara’dan gelen kız kardeşim , yeğenim ve annemizle birlikte güzel bir İstanbul günü planladık ve güne Beşiktaş sahildeki Hakan pastanesinde başladık. Çayı, sigara böreği, tostu ve poğaçaları enfesti.
Neşe içinde geçen kahvaltı ardından Nostaljik Boğaz turu diye tanımlanmış geziye iştirak ettik. Sarıyer, Kanlıca, Anadolu Kavağı, Rumeli Kavağı…
Çocuklar mutlu oldular, biz keyifliydik.
Evet sıcak çoktu ama denizin esintisi bir parça rahatlatıyordu.
Dönüştü yeniden Hakan pastanesinde soluklanarak nefis kumpirlerinden yedik, ardından metrobüse doğru yöneldik.
İstanbul’dan uzun süre ayrı kalan kız kardeşim metrobüsteki karmaşayı, yer kapışma koşuşturmalarını gördüğünde çok şaşırdı ve yadırgadı.
Yaşlı anneciğim ise dönüş yolunda bitkindi.
Çocukları yıkadık yatırdık, yarınki deniz planımız için hazırlıklarımızı tamamladık.
Az önce de börek yaptık. Pişmesini beklemedeyiz.
Bakalım yarın nasıl bir gün olacak.
[slideshow]